Prof. Dr. Mustafa Özer: ‘2025’te toplumun büyük bir kesimi açlık ve sefalete mahkûm olacak’
“`html
Asgari Ücret ve Ekonomik Zorluklar Üzerine Prof. Dr. Mustafa Özer ile Röportaj
Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Özer, asgari ücreti etkileyen %25’lik bir artışın, yoksulluk oranının daha da yükselmesine yol açacağını belirtti. Özer, önümüzdeki dönemde artması beklenen iflas ve işsizlik oranlarının yanı sıra, Türkiye ekonomisindeki genel durumu değerlendirdi.
Prof. Dr. Mustafa Özer
Asgari Ücret Artışı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?
Hükümetin yaklaşan asgari ücret görüşmelerinde %25 oranında bir artış öngörmesinin, emekçiler için olumsuz sonuçlar doğuracağını düşünüyorum. İktidar ve sermaye çevreleri, asgari ücreti emekçilerin üzerindeki bir “Demokles’in kılıcı” olarak kullanmakta. Aslında, bu durum sadece asgari ücretlileri değil, tüm ücretli çalışanları kapsayan bir sorun haline geldi. Asgari ücret belirleme süreci tamamen siyasi ve ekonomik baskılar altında kalıyor. Bu durumda kaybeden her zaman emekçiler oluyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinin ne geçmiş ne de gelecekteki enflasyonu dikkate almadan belirlenmesi gerektiği açıktır. Beklenen enflasyona göre bir belirleme yapmak, çalışanları daha da yoksullaştıracak bir yol açacaktır.
Hakça Bir Hayat İçin Hangi Rakamlara İhtiyacımız Var?
Asgari ücretin, işçilerin yaşam standartları için belli bir düzeye ulaşması gerekiyor. Avrupa’daki rakamlarla karşılaştırdığımızda, asgari ücrette önemli bir artış yapılması şart. İşçilerin enflasyon karşısındaki alım güçlerinin korunması adına, yeni bir endeks hesaplanmalı ve asgari ücret bu endekse göre otomatik hale getirilmelidir. 2025 yılı için, asgari ücretin en az %50 artırılması gerektiğine inanıyorum, bu da yaklaşık 25 bin 503 TL gibi bir rakamı gerektirmektedir. Ancak bu rakam bile temel ihtiyaçların karşılanmasını zorlaştıracak ve gelir adaletsizliğini derinleştirecektir.
Dışa Bağımlılığımız Ekonomiyi Nasıl Etkiliyor?
Merkez Bankası, yılsonu enflasyon tahminini %44’e revize etti. Peki, bu durumda enflasyon neden bu kadar yüksek? Üretimimiz, ithalat bağımlılığına dayanmaktadır ve bu da imalat sektörünün %95’inin dışa bağımlı olduğu anlamına geliyor. Döviz kurundaki dalgalanmalar, hemen üretici fiyatlarına yansıyor ve bu da enflasyonu artırıyor. Sorunu sadece toplam talep eksikliği olarak görmek yanlış. Yanlış teşhis edilen sorunlar, daha da içinden çıkılmaz hale geliyor. Kapasite kullanım oranları düşmekte ve fiyatlar artmaktadır.
Enflasyonu Kontrol Altına Alma Çabaları Neden Başarısız?
Enflasyonu kontrol altına almak için atılması gereken ilk adım, enflasyonun nedenlerini doğru bir biçimde analiz etmektir. Devlet tarafından oluşturulacak net bir istikrar programı gerekmektedir. Ancak mevcut politikalar, belirsizlikler taşımakta ve özellikle yapıların bozulması, sorunları daha da derinleştirecektir. Sürekli uygulanan politikalar, ulaşım ve maliyet artışlarıyla yatırımcıları kaçırıyor. Ekonomideki yapısal sorunlar çözülmeden kalıcı bir takım değişikliklerin sağlanması mümkün olmayacaktır.
Gelecek İçin Öngörüler ve Öneriler
Önümüzdeki dönemde iflas ve konkordato başvurularının artması, dolayısıyla işsizlik oranlarının yükselebileceği öngörülüyor. Ekonomik daralma ve küçülme durumunda, reel sektörde zorluklar yaşanacak. Avrupa’nın ekonomik sorunları, Türk sanayisini ciddi şekilde etkileyecek. Eğer iç ve dış talep düşerse, işsizlik riski daha da artacaktır. Emekçilerin gelirleri enflasyon karşısında artmadıkça, hayat pahalılığı gündelik yaşamı zorlayacaktır.
Türkiye’nin Ekonomik Normalleşmesi İçin Gerekenler
Ülkenin ekonomik olarak normalleşmesi için, ifade özgürlüğünün sağlanması ve toplumun farklı kesimlerinin seslerinin duyulması kritik öneme sahiptir. Eğitim sistemi, laik ve bilimsel bir temele oturtulmalı ve ekonomiye yönelik köklü reformlar gerçekleştirilmelidir. Piyasalardaki tekelci yapıları kırmak ve yapısal sorunları çözmeden, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeye ulaşmak mümkün değildir.
2025 Yılı Ekonomik Zorluklar İçin Anticipasyon
Sonuç olarak 2025 yılı, emekçiler ve sabit gelirli kesimler için oldukça zorlu geçeceği öngörülmektedir. Ekonomide daralma, işsizlik artışı ve gelir adaletsizliği kaçınılmaz hale gelecektir. Toplumun geniş kesimleri yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır; bu da 2024 yılını aratacak koşullar doğurabilir. Dolar karşısında zayıf bir Euro’nun etkisi, iflaslar ve sanayinin küçülmesi gibi olumsuzluklara yol açabilir.
“`